Ass. Prof. Dr. Muhsin Yılmazçoban 0555-3761011
muhsinyilmazcoban@gmail.com
Görücü Usulu Evlenmek Mi ? Flört mü?
27/01/2012 GÖRÜCÜ USULÜ MÜ FLÖRT MÜ? Evlilik müessesi toplumumuzun en önemli yapısı... Türkiye'de ve bir çok İslam ülkesinde dini ve milli kurallar çerçevesinde dünyadan farklı bir işleyişle kurulan ailelerin dağılma süreci ne yazık ki son dönemlerde gittikçe artıyor. "Zamane gençleri" binbir güçlükle başlattıkları resmi birlikteliklerini bir çırpıda dağıtırken, orta ve ileri yaştaki insanların uzun süreli evlilikleri de ciddi bir oranda sonlanmaya başladı. Uzmanlar ise sonlanan evliliklerin başlangıçlarına dikkat çekiyor. Beyaz Kalpler Dayanışma, Yardımlaşma, Eğitim ve Kültür Derneği Başkanı olan Yrd. Doç. Dr. A.Muhsin Yılmazçoban da bunlardan birisi. "Flört ve Görücü Evliliklerinde Psikososyal Özelliklerin Etkisi" başlıklı bir araştırmaya imza atan ve konu hakkında çok sayıda kitap yazıp konferanslar veren Yılmazçoban, Haber 7'nin, Türk toplumundaki 'geleneksel' ve 'zamane' evlilik hazırlıkları üzerine sorularını cevapladı. Doç. Dr. Yılmazçoban, "Gençler, evlenirken nasıl bir yol seçmeli, aileler evlatlarına ne şekilde ön ayak olmalı?" sorusuna cevap verirken evlenilecek kişilerin aile bağlarına dikkat çekerek, çok kullanılan bir atasözünü hatırlattı: Yılmazçoban'a göre "Anasına bak kızına al" sözü boşuna denilmemiş. Beyaz Kalpler adlı çalışma, geleneksel değerler üzerine modern motifler iliştirilmiş yeni oluşan sosyal yapılanmadan hareketle, evlilik bilincini oluşturma amacıyla mı doğdu? Evet çalışmadaki asıl ve temel amacım zamanımız modern toplumunda ortada olan karmaşık ve çarpık yapıyı analiz ederek, geleneğimizle ilintili çözümler üretmek. Doğu toplumları ve özelde bizim milletimiz maalesef büyük bir karmaşa ve bunun getirdiği toplumsal bunalım içinde. Batıyı ve moderni tanımıyor ve teşhis edemiyor. Çünkü öncelikle tarihini ve geleneğini tanımıyor. Türk toplumu batı davranış ve tutumları göstermeye çalışıyor. Ancak zihniyet ve kültürünün batıdan çok farklı olan Doğu dünyasına ait olduğunun farkında değil ne yazık ki. Bütün teorik ve gündelik hayattaki sorunlarımızın altında bu çarpıklık yatıyor. Kısaca, Doğulu zihniyete sahibiz ancak Batılı gibi davranıyor ve hareket ediyoruz. Bu eserin başlangıç olduğunu söylüyorsunuz gelecek eserlerinizde hangi konular ağırlıklı olarak yer alacak? Beyaz Kalpler bir görev, bir misyonun adı. Modern dünyada kendimizden uzaklaşarak karartmaya başladığımız kalplerimizi yeni oluşturacağımız bilgi ve bilinçle birlikte yeniden beyaza döndürmek iddiası taşıyor. Kitap yazma süreci nasıl bir süreçti? Konferanslar.. Aynı zamanda üniversitede göreviniz var sosyal çalışmalarınız… Nasıl bölünüyorsunuz? Üniversitemden ayrılmış durumdayım. O yüzden bu aralar, kitap ve konferanslar için daha çok zamanım var. Kitabınsa ikinci serisi aşağı yukarı hazır durumda. Genel bir düzenlemeden sonra örnek birkaç “psikososyal analiz hikâyesi” koyarak ve yayınevimizle kararlaştırarak, yayınlamayı düşünüyoruz. Bu röportajı okuyan kardeşlerimizden başlarından geçen ve çevrelerinde gördükleri ilişki ve evlilik hikâyelerini göndermelerini de isterim. İlham aldığım hikâye sahiplerini eğer isterlerse isimleriyle belirtiyorum. Önemli bir ayrıntı; Bu kitapta “sevgi defteri” vardı diğerindeyse “evlilik defteri” olacak inşallah. Prof. Dr. Sami Şener, takdim yazısında, eserinizin, psikolojik bakış açısının, her derde deva bir nesne gibi sunulmasının, yanlışlığını su yüzüne çıkardığını vurguluyor ve sosyolojinin, nasıl çözüm üreten bir bilim dalı olduğunu kanıtladığınızı açıklıyor. Psikolojik yaklaşımın eksiklikleri nedir? Üzerimde çok emeği vardır. Doğru, sorumlu, hakşinas durabilmeyi ve daha pek çok şeyi kendilerinden öğrendim. Zamanımızda maalesef psikoloji ve psikiyatri her derde deva imiş gibi sunuluyor. Öyle ki neredeyse dini bir iksir ve tılsım yerine konuluyor. Dikkat edin gazetelerde ve TV’lerde psikolog ve psikiyatrist görüşlerine çokça yer verilir. Bütün sosyal olaylarda genellikle, onlardan görüş sorulur. Psikolog bir yere kadar tamam ama psikiyatrist tıp eğitimi almıştır ve onun görevi fiziki yapılarında açıkça görülen ve artık davranışlarına kadar ilerlemiş derecede saplantılara sahip insanlara yardım etmek ve destek olmaktır. Yani toplum içindeki en çok yüzde 5 kadar olan, saplantıları ve takıntıları davranışlarına yansımış olanlarla ilgilidirler. Onlar bu yüzden tıp eğitimi almışlardır. Her olayda psikiyatriste gitmeyin. Toplumun çok az bir kesimine yönelik tıbbi reçeteleri olan bir uzmandan toplumun bütününün sorunlarını çözmesini bekleyemezsiniz. Bunun için toplumun geneline yönelik olmalısınız. Toplumsal yapının özelliklerini iyi bilmelisiniz. Geleneksel, görücü usulü evliliklerde aile büyüklerinin donanımsızlıkları, yanlış seçimleri; arkadaş, iş ortamında kurulan evliliklerde ise gençlerin öngörü eksikliği söz konusu olabilir. Evlenme arifesinde, yanlış adım atmamak için nereye başvuracağız? Çokça ve yaygınlıkla yapılan bir yanlış var. O da; Görücü usulü evliliklerde aile ve akrabalar öne geçip gelin ve damat arkada kalabiliyor. Düğün adeta aile ve çevre için yapılıyor. Evlenecek kadın ve erkek için yapılır, düğün töreni ve bu yöndeki söz, nişan gibi bütün faaliyetler. Flört evliliklerinde ise genellikle tam tersi yaşanabiliyor. Bütün iletişim ve ilişki sınırı kadın ve erkek arasına hapsediliyor. Aile ve akrabaları geçin uzak çevreden bile saklanan bir ilişki yaşanıyor. Bu yüzden de flörtlerin çoğu, evlilikle noktalanmıyor. Flört başarısız olduğunda ise daha başka flört denemelerine başlanılıyor. Bu durumda bir kısırdöngü haline gelerek kadın tarafını daha çok mağdur etmekle birlikte her iki taraftan mağdur üretiyor. ANASINA BAK KIZINI AL BOŞUNA DENMEMİŞ En uygunu nedir sizce, gençler evlenirken nasıl bir yol seçmeli, aileler evlatlarına ne şekilde ön ayak olmalı? Bakın gizlilik felakettir. Flörtte iki taraf arasında kalan ilişki tarzı her iki tarafa da yanlışlar yaptırtıyor. Hangi tarzı seçerseniz onun kendi kurallarına boyun eğmek zorunda kalırsınız. Toplumumuzun hassasiyetleri gereği ilişkinizi, flörtte en yakınınızdan ve ailenizden saklamak zorunda kalırsınız. Görücü usul tarzındaysa yine onun kurallarına boyun eğersiniz. Aile ve çevre öne çıkarak sizi aşırıya varan ölçüde denetleyebilir. En sağlıklı olanı bizim toplum yapımıza mümkün olduğunca uymak ve toplumsal tarafı aile ve akrabayı ihmal etmemektir. Sizin için de karşınızdaki içinde ailelerin tanınması çok önemlidir. Çünkü karşınızdaki aday bile her şeyden bağımsız ve özgür bir varlık değil tam aksine daha çok ailesinin ürünüdür. “annesine bak kızını al…” atasözü boşuna denilmemiş. Bu laf sebepsiz yere de söylenmiş. Bireyci batı toplumlarında aile o kadar önemli değildir fakat bizde vazgeçilmez önemdedir. “Her kişilik farklı olduğu gibi, farklı kişiler tarafından yaşanan ilişkiler de farklıdır”(…) “Ayrı evliliklere ve ailelere evrenselmiş muamelesi yapmak yanlış olur” cümlelerinden, evlenme adaylarının ancak kendilerine özel, yardım, eğitim, test süreçlerinden geçerek, aydınlanabilecekleri sonucunu mu çıkarmalıyız? Tabii ki evlilik eğitimlerinin özel ve çiftlere has danışmanlıklar şeklinde verilmesine de ihtiyaç vardır. Fakat bu eğitim ve danışmanlıklar az ve orta gelir düzeyindekiler için maliyetli olabilir. Fakat her halükarda devlet desteği olmalıdır. Yukarıdaki cümleleri bunu ifade etmek için kurmadım. Orada kastettiğim kişiliklerin farklı olduğu ve ilişkiyi oluşturan çiftlerin de farklı bir oluşum ortaya çıkardığıdır. Farklı çiftlerin oluşturduğu her ilişki ve evlilik yapısı farklı olacaktır. Dikkat çekmek istediğim, ‘Sizin dışınızdaki ailelerin kendi aralarındaki ilişki tarzına bakarak aynısını uygulamaya kalkmayın diyorum. Çünkü onların kişilikleri bir başka bütünü yani farklı bir aileyi oluşturuyor. Sizin ise ayrı ve kendinize has kişiliğiniz ve ikiniz ile çocuklarınızın oluşturduğu farklı bir formülünüz var. Komşudan kendinize ait reçete almayın diyorum. Yalnız bunu derken komşunuzdan ortak değer alışverişinde bulunmayın demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Kastettiğim kapitalist tüketim kültürünün de maalesef bizi ayrıştırdığı ve desteklediği bir süreç ile farklı duygu, zevk ve alışkanlıklarımız oluşmuş durumda. Bu gerçeği tespittir bu cümleler. Diyelim ki iki genç, görücü veya flört yoluyla tanıştı; aralarında büyük bir sevgi, bütünlük olduğu iddiasındalar; “ aşığız, evleneceğiz” diyorlar ama evlilik danışmanına gittiklerinde “apayrı dünyaların insanlarısınız” deniyor. Bu iki kişi, “ileride sevgiyi yitirme adaylarıyız, birbirimize uygun değiliz” diyerek ayrılmalı mı? Verdiğiniz örnekte iki risk ortaya çıkabilir. Birincisi sevgi anlayışlarının aslında bir tutku ve arzu tabanlı olmasıdır. Zamanımızda moda bir anlayış yaygınlaştı:“Müthiş elektrik aldım!” Mübarek elektrik ustası sanki.. Bu durumlar büyük oranda yanıltıcıdır. Eğer verdiğiniz örnekteki çiftler hoşlanma ve fiziksel cazibeden kaynaklanan tutku duygusunu, sevgi duygusu ile karıştırmışlarsa böyle bir evlilik olsa bile mutsuzlukla ve boşanmayla sonuçlanma ihtimali büyüktür. İlk görüşte aşk dedikleri şey işte o tutkudur. O insanlarda tutku dünyasının üyeleridirler farkında olsalar da olmasalar da. Önemli ve sağlıklı olan sevgi dünyasının insanı olmayı başarabilmektir. Bu yol ise zor fakat öğretici, geliştirici ve zevklidir. Ayrıca insan tanıdıkça sever ya da tanıdığını sever. İçinde akıl ve bilinç olmayan şey kalıcı sevgi değil olsa olsa tutku ve şehvettir. Sadece duygularıyla değil bilinçle sevmeli insan. EVLENECEK ADAYLAR BİRBİRLERİNİ NASIL TEST ETMELİ? Evlenecek adaylar birbirlerini hangi ortamda test edecekler? Evlilik amacında olan çiftler öncelikle içten ve samimi, doğal, yalandan uzak ve kendi davranış ve alışkanlıklarını göstermekten çekinmemelidir. Sonucundaki amaçlarının evlilik olması net olmalıdır. İlişki ya macera ya da evlilik ilişkisi olacaktır. İkisinin arası olamaz. Yoksa yine her iki sonucu da vermeyecektir. Evet, aynı evde yaşayarak birbirini tanımak evlilik sonucunu doğurmamaktadır. Zaten aynı evde yaşayarak ilişkinin son aşamasına kadar gelinmiştir. Flörtte bu son aşama arkadaşlık ve sevgililikten sonraki cinsellik aşamasıdır. Aynı evde yaşayarak, bütün aşamalar hızlı şekilde birbiri içerisine girmiştir. Öyle ki çiftler birbirleriyle evli gibi olduklarını hissederler. Fakat evlilik bambaşka bir durumdur. Ne kadar evli gibi yapsanız da evliliği anlayamazsınız. Toplumumuzda aynı evi paylaşanlar bu durumlarını gizlerler. Çünkü toplumsal kabul görmezler. Büyükşehirlerde ve yakınların olmadığı birimlerde flörtü ve nişanlılar olarak yaşanmışlıklar olabilmektedir. Ancak evliliğin başlıca özelliği çevre ile toplumsal bağı olmasıdır. Hiçbir sosyal ağa bağlı olmayan resmi evlilik bile olsa dağılma ihtimali güçlü olacaktır. Flörtün moda gibi uygulandığı ve mekânı olmayan öğrenci flörtleri gibi aynı evi paylaşanlar yetişkin ya da orta yaşta çiftler de olsalar yine toplumdan yalıtılmış bir fanus yaşantısı sürmek zorunda kalırlar. Bu metot bireyselleşen ve yalnızlaşan toplumsal yapıda giderek yaygınlaşabilir. Ancak her toplumsal yapı kendi asıl özelliklerine dönecektir. Kitapta ciddi boyutta “sevgi - aşk” sorununu incelemişsiniz. Yanlış anladıysam düzeltin. Ayakları yere basmayan aşk, tutku şeklinde tanımlanan çarpılmalar yerine bilinçli sevgiler öneriyorsunuz. Duyguları kontrol altına alma öğrenilebilir mi? Tabiî ki insanoğlu bilgi ve bilinciyle değer ifade eden bir varlıktır. Aklı olmayan insana ehliyet verilir mi? Daha önce bahsettik; tutku ile sevgi duygusu ayırt edilmeli. Duygular mutlaka mantıkla denetlenmelidir. Yoksa yaşınız kaç olursa olsun içinde sınırsız ve derin sevgi duygusu hisseden ergen dönemi insanı davranışı gösterirsiniz. Ergenlik dönemindeki genç büyük duygu açlığını bir an evvel doyurmak ister, acelecidir ve bu yüzden büyük yanlışlar yapar. İleride sevemeyeceği özellikte birisini karşı büyük aşık olduğu duygusuna kapılabilir. Çünkü o yaşta duygu var akıl yoktur. Sevgi ihtiyacı var ama sevginin ne olduğunu anlayacak esaslı bir kılavuzu ve rehberi yoktur. Aslında biz yetişkinler de bu tür yanlışları yapabiliyoruz. Çünkü tutkular geldiğinde akıl baştan çıkıyor. Fakat gerçek sevgi duygusunun bilgisiyle yola çıkarak bilince ulaşırsak akıl baştan çıkmayacaktır. O gelen güzel sevgiliyi en doğru ve nitelikli şekilde ağırlayabileceğiz. Hatta sevgide ustalaşırsak, sezgi gücüne erişip arifane bir insan olup çıkacağız. Bunların hepsi öğrenilir ve hayatımıza uygulanabilir. Unutmayalım ki en küçük beceriyi bile öğrenerek yapabiliyoruz. Çocuklukta yemek yemeyi ve tuvalet eğitimi büyük öğrenmeler ve çabalarla elde edebiliyoruz. “İnsan sevgisiyle karşı cinse duyulan sevgi birbirinden soyutlanmamalıdır” sözünüzü açar mısınız? Sevmek ve sevgi insanoğlunun ortak malıdır. Ağacı, kuşu, böceği, göğü, denizi, nehri, insanı ve hayvanı hepsini bir sevmeliyiz. Sevgide kıskanmak olmaz. Herkesi ve bütün varlığı severiz, sevmeliyiz. Birini sevmemiz diğerini sevmemize engel değildir. Sevgiyi sürekli çoğaltmalıyız. Bu şekilde severek bundan hem çok lezzet alırız hem de ilk önce kendimiz olgulaşırız, gelişiriz ve karşımızdaki muhataplarımızdan önce bize faydası olacaktır. Asıl önemlisi sevgide filozof olmalıyız. Bu zorlu ve zevkli maceranın sonucundaysa “sezgi gücüne” kavuşacağız. Hayatımız şimdikinden çok farklı bambaşka bir anlama bürünecek. Yaşadığımızın tadına varacağız. Var oluşun temeli sevgidir. Allah bizi sevmeseydi bizi yaratır mıydı? O halde öncelikle sevginin kıymetini bilecek ve ona sahip olmak için çok çalışacağız. Bir de “Batı tipi sevgi hastalıklarına tutulurken anne sevgisi de bundan payını almıştır” sözüyle ne kastettiğinizi anlayamadım... Sevgide maddeleşme ve çıkarcılığı kastediyorum. Anne sevgisi hiçbir sevgide olmadığı kadar karşılıksız ve çıkarsızdır. Zamane anneleri artık sevgileriyle çocuklarına uzun vadeli yatırım yapmaya başladılar. Yanlış şekilde paranın her şeye yön verdiği sanılıyor. Sevginin çıkarla birlikte olması gerektiğine inanılıyor. Sevgi yatırım aracı değildir. Hisse senedi ve tahvil haline gelmemelidir. Selamlaşmalarda bile bir çıkar gözetilmeye başlandı. Çıkarınız yoksa selam vermeye gerek görmüyorsunuz. Karşınızdaki de bu sefer kendine selam veren adamı “benden bir şey isteyecek ve bir çıkarı var ki selam veriyor düşüncesi ile hareket ediyor. Batı toplumu maddeci bir özelliğe sahiptir. Davranışlarına çıkarları yön verir. Fakat bizim geleneğimiz tam tersi anlayıştadır. Çıkarsız ilişkiler gerçek ve sahici ilişki kabul edilir. Konunun daha birçok başka yönü var. Şimdilik bu kadarıyla yetinelim. Unutulmaz şiirler edebiyat eserleri mantık eleğinden geçen hislerin ürünü değil ama mutlu bir evlilik istiyorsak, gönül gözümüzü kapatıp akıl gözümüzü mü açacağız? İnsan ürünü olarak var olan bütün ürünler duygu ve hisle aklın ortaklaşa ürünüdür. Hiçbir şiir ya da sanat eseri sadece duyguların ürünü değildir. Başarılı eserlerden söz ediyorsak bu böyle. İnsan ne üretirse üretsin mutlaka bir planlamayla yani aklını devreye koyarak üretmiştir. Başarı ve kalıcılık da ancak buna bağlıdır. Mesela kadınlar duygularını daha önde tutarlar. Sanat tarihine bir bakın; orada dev eserler ortaya koymuş çok az kadın görürsünüz. Büyük eserler ortaya çıkaranlar daha çok erkektir. Tabi ki bunu bir tek sebebe bağlayamayız. Bir olgunun ve gerçeğin bir çok sebebi olacaktır. Yine kadın geçmişi ve gelecek zamanı fazla düşünmez; şimdiki, içinde bulunduğu an ve zaman onun için daha önemlidir. Erkek geçmiş ve gelecek odaklıyken kadın daha çok şimdiki zaman odaklıdır. Ancak bu kadına bir eksiklik getirmez aksine bu özelliğiyle kadın, erkeğin noksan yönünü kapatır. Her başarılı şeyde olduğu gibi başarılı bir evlilikte de duygularımızı akıl ve mantıkla denetleyeceğiz. Tabi ki sevmek ve duygular çok önemli. Bir evlilikte mutlaka olmalıdır. Başarılı bir evlilikte. Duyguları akılla yoğurmalı. Ya da aklı duyguyla… Yanlış evliliklerin önlenmesi adına yeni modern kalıpları bilmek ve geleneğe tercüme etmek gerekiyorsa bu bağlamda hangi kurumlar devreye girmelidir? Öncelikle toplum kendine gelip silkinmeli. Tarihi, kültürü ve inancıyla barışmalı. Bütün meselelerimizin temelinde yatan toplumsal bir olgu var. O’da toplumdaki arabulucu mekanizmaların zayıfladığı gerçeği. Arabulucu mekanizmayı güçlendirecek olan selamlaşma, komşuluk ve misafirperverlik gibi sayısız değerimizi sokağa ve mahallemize hâkim kılmalıyız. Bu temel değerleri modern hayatın içinde yeniden yaşatabilirsek, güçlü aile yapıları kurar ve artan boşanmaların önüne geçebiliriz. Bu yeni bir medeniyet projesi olacaktır. Bir grup az sayıda arkadaşımızla birlikte bu alanda çalışacak, bir dernek kurduk; “Beyaz Kalpler Derneği” Biz sınırlı imkânlarla “Beyaz Kalpler” olarak teorik bakışı uygulayacak gücü bulamadık. Bu çalışmalar Devlet eliyle desteklenmeli. Diğer vakıf ve derneklerle de güç birliği yapılabilir. 0533 373 81 23 |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Görücü Usulu Evlenmek Mi ? Flört mü? - 27/01/2012 |
Görücü Usulu Evlenmek Mi ? Flört mü? |